Author Archives: İlay Bilgili
Colin Clark gözünden Marilyn Monroe.. - Marilyn ile Bir Hafta
Simon Curtis’in yönetmen koltuğunda olduğu ‘Marilyn ile Bir Hafta’ filmi; bu kırılgan ve naif kadının görkemli hayatı hakkında fikir yürütebilmemiz için bizi onunla bir hafta geçirmeye götürüyor.
Gerçek adı Norma Jeane Mortenson olan Marilyn Monroe, kısa ve şatafatlı hayatında gelmiş geçmiş en önemli kadın model/oyuncu ve moda ikonu olmayı başarıyor lakin diğer yandan kendi bile anlayamadığı bu karmaşıklıkta çoğu kez de yitip gidiyor.
Sir Laurance Olivier ile başrolünü paylaştığı’ Prince and the Showgirl’ adlı filmin çekimleri esnasında geçen bir haftayı; bu çekimler sırasında 3. asistan yönetmenlik yapan Colin Clark’ın sonradan kitaba dönüşmüş anılarından izliyoruz.
”Bir kurban yaratmak çok kolaydır genç bayan.” The Martrys
İzlediğim en enteresan filmlerdendi diyebilirim… Öyle ki bana göre üç kısımdan oluşan bu filmi anlatmak gerçekten çok zor. Bir Fransız filmine yakışır üslubuyla farklı bir akışı var denilebilir. 1970’ler… Lucia adlı 15 genç bir kız, birtakım işkencelere maruz kalmış ve her nasılsa kurtulmayı başarmıştır. Rehabilite merkezinde tanıştığı Anna, artık Lucie’nin her şeyidir ve bu iki arkadaş birbirlerine tutkuyla bağlanır. Bu ilişki Anna’nın da hayatının gidişhatını etkileyecektir… Yıllar sonra, standart ve mutlu bir ailenin kapısı, bir Pazar sabahı bir kabusa açılacaktır ve izleyici de bu süreçte şimdi-geçmiş ve gelecek arasındaki bağı kuracaktır. Filmin senaristi ve yönetmeni olan Pascal Laugier ‘Ben bile kendi filmimden nefret ettim.’ demiş, gerisini siz düşünün artık…
‘Life of Pi’ ve ‘Pan’s Labyrinth’ üzerinden ‘Beast’s of the Southern Wild’e… Sinema’da çocuğun gözü
Yıllar önce Fransız Kültür Merkezi’nde bir kısa film festivaline gitmiştim. O festivalden aklımda kalan en nadide film, yaklaşık üç dört dakika süren ve çoçuklu bir ailenin, bir anne-babanın/ bir karı-kocanın, bugün adına süslü bir şekilde şiddetli geçimsizlik denilen kavgalarının anlatıldığı bir filmdi. Çok ilginç görünmüyor değil mi? Peki biz yetişkinler için sıradanlaşan bu kavgalar ya da sorunlar, çocukların gözünden nasıl görünüyor? İşte film bu yüzden aklımda yer etti. Anne baba kavga ederken, birbirlerine bağırıp, bir şeyler fırlatırken, çocuk kenardan onları izler. Bir koltuğun arkasına sinmiş, yok olmuşcasına bakar anne babasına ve artık kamera onun gözüdür. Evin içi bir savaş alanıdır, havadaki bir helikopterin pervanesinin sesi kulaklarımızı deler. Çocuk, avcısından saklanan, ürkek bir hayvan gibidir. Her yerde üst üste yığılmış kum torbaları, anne, babasının üzerinde kamuflajlar…
”Dolar ne siyahtır, ne beyaz… Dolar yeşildir.” 42
Gerçek bir hayat hikayesi: 42
Çoğu sinemaseverin aslında senaryoları ile tanıdığı – ki aralarında bir numara olan Gizemli Nehir’dir bana göre- Brian Helgeland’ın 2013 yapımı son yönetmenlik denemesi ‘42’, hedefine ‘ırkçılık’ kavramını alıyor. Büyük Amerikan Ligi’nde oynayan ilk siyahi oyuncu Jackie Robinson’un hayatını anlatan film, biyografi kategorisinde de kendine yev bulsa da maalesef bu açıdan Robinson’un hayatını yeterince geniş bir yelpazede anlatmaması açısından sığ kalıyor.
“Belki Amerika’da öyledir, İrlandalı!” - Captain Phillips
İngiliz asıllı yönetmen Paul Greengrass’in, Hollywood yapımı filmlerinden sonuncusu diyebiliriz. Bloody Sunday’den sonra çok daha naif kalmış; gerçeğe dayanan hikayesi ile aslında ince bir sistem eleştirisi de yapmaya çalışmış fakat para Amerika’dan da gelince, çok da sivrilememiş mesajları ile aksiyonu daha doğrusu gerilimi bol bir film çıkmış ortaya.
Kaptanımız Richard Philips ( Tom Hanks), MV Maersk Alabama adlı Amerikan kargo gemisi ile yola çıkmıştır. Somali açıklarından geçerken, korsanlar tarafından ele geçirilmek istenen gemisini kendi yönetmeleri ve kıvrak zekası ile kurtarmaya çalışırken, işler biraz sarpa sarar. Muhteşem Amerikan donanması tarafından kurtarılmayı beklerkenki süreçte, korsanların lideri Muse ile aralarında bir empati savaşı, bir psikolojik süreç yaşanmaya başlayacaktır.
Ben izlerken Somaliler tarafından kaçırılan bir Amerikan gemisi yerine, Amerikalılar tarafından zaptedilmiş Somalili korsanlar hatta Somalili balıkçılar gördüm esasında. Yönetmenimiz de azıcık ucundan bir Amerikan eleştirisi yapmaya çalışsa da maalesef genelinde bir Amerikan destanı anlatmaktan geri kalamamış.